Fotoğraf: craigfinlay |
İnsanlar ışığın "kalitesi" hakkında konuşurlar fakat aslında bahsedilen konu dört farklı faktörü belirtmektedir. Her ışığın bir düzeyi, rengi, yönü ve sertlik ya da yumuşaklığı bulunmaktadır. Bir stüdyoda çalışmıyorsanız ve ışık üzerinde bütünüyle bir kontrole sahip değilseniz, ilk yapmanız gereken bu dört değişken hakkında değerlendirmeler yapmanızdır.
DÜZEY
İlk olarak, düzey, en basitidir. Işığın bu seviyesinin kişisel olarak farkına varamayabiliriz. Açık havadan kapalı bir ortama, içerinin ne kadar karanlık olduğunu fark etmeden rahatça girebiliriz ancak kamera bu işi bu kadar kolay yapamaz. Hele ki bu konuda ayarlamalar yapmadıysanız. Neyse ki, bütün dijital kameraların otomatik pozlama özelliği vardır. Ayrıca bu ayarlamaları manuel olarak kendiniz de yapabilirsiniz.
Işık düzeyinde azalma meydana gelirse üç ayar ışığın uygun koşullara getirilmesini sağlayacaktır. ISO kameranızın ışığa olan hassasiyetini göstermektedir ve yüksek bir ISO değeri ile kameranızı ışığa karşı daha fazla hassaslaştırabilirsiniz. Diyafram, lensin içinde yer alan bir açıklıktır ve bu açıklığı artırdığınız zaman kameranıza daha fazla ışık gelmesini sağlayabilirsiniz. Burada belirtmekte fayda var, diyafram değerinin sayısal olarak küçülmesi diyafram açıklığının büyümesi anlamına gelmektedir. Üçüncü ayarımız ise perde hızıdır (enstantane) ve daha uzun pozlamalar yaparak daha fazla ışık elde edebilirsiniz.
Fotoğraf: Bharat Justa |
ISO ve diyaframın fotoğraflar üzerinde kendilerine has etkileri olsa da perde hızı nihai olarak kameranıza harici bir ışık kullanmadan girecek ışık düzeyini belirleyecektir. Yarım saniye ya da daha uzun süreli bir çekim yapacaksanız, kamerayı elinizde sabit bir şekilde tutabilmenize imkan yoktur. Eğer böyle bir çekim yapmayı denerseniz "kamera sarsıntısı" ile karşılaşacaksınız ki bu genellikle iyi görünmeyen sonuçlara yol açmaktadır. 1/30 saniyelik bir çekim yapıyorsanız bile lensinizi en geniş açıklığa ayarlamadıysanız kamera sarsıntısı ile karşılaşmanız muhtemeldir.
Kamerayı elinizde taşıyorsanız bunu engellemenin herhangi bir yolu yoktur ancak bir üçayak (tripod) ya da sabit bir yere kamerayı koymanız bu durumun üstesinden gelmenize yardımcı olabilecektir. Alternatif olarak kameranızın flaşını açabilirsiniz fakat bu, ana ışık kaynağınızı tamamen değiştireceği için fotoğrafınız da tamamen farklı görünecektir. Işığı değiştirmek, fotoğrafı değiştirmektir.
RENK
Dikkat etmemiz gereken ikinci konu, ışığın rengidir. Işığın düzeyine benzeyen bir konudur, biz genellikle bunun farkına varamayız ancak kameramızın bu konunun farkında olması için ya otomatik ayarları seçer ya da bu değerleri elle gireriz. Gün ışığı maviye yakın tonlarda iken kapalı ortamlar sarıya ve turuncuya yakın tonlar vermektedir. Kameranız ışığın rengini yanlış ölçmüş olsa, bu fotoğrafta bu şekilde görünse bile çoğu zaman bu büyük bir problem olarak görülmez çünkü bilgisayarda küçük dokunuşlarla renk değişimi yapılabilir.
Fotoğraf: Daniel Zedda |
Işığın rengi hakkında ciddi olarak düşünmeniz gereken yer, ışıkların karıştığı anlardır. Fotoğrafı çektiğiniz sahnede iki ya da daha fazla farklı ışık kaynağı vardır. Şöyle düşünün, parlak bir suni ışık ve büyük bir pencereden gelen ışıkla aydınlanan bir odadasınız. Suni ışıktan dolayı fotoğrafınızın sarı ton alma eğilimi gösterirken pencereden dolayı da mavi bir ton alma eğiliminde olacaktır. Bu durumda bir tercih yapmak zorunda kalabilirsiniz. Eğer odada birisinin fotoğrafını çekiyorsanız modelinizin bulunduğu yerden dolayı modelinizde ışık kaynağından kaynaklanan değişikler meydana gelecektir. Pencereye daha yakın bir insan daha fazla doğal ışığa maruz kalacağı için daha fazla mavi ton içerecektir ve yapay ışığa yakınlıkla sarı tonlar çoğunlukta olacaktır.
Ayrıca, kameranızın bulunduğu konum da önemlidir. Eğer pencere önünde ve odaya dönük iseniz ana ışık mavi ve modelinizin arka planı sarı tonlar alacaktır. Eğer odanın içinde iseniz ve pencereye dönük olarak fotoğraf çekiyorsanız, tam tersi bir durum söz konusu olacaktır. Kameranız modelinizin gerçekçi görünmesini sağlayabilmek için ışığı ayarlamaya çalışacaktır; final çekiminizde arka plandaki renk değişikliğinden kaçınmanız gerekecektir. Bu renk karmaşasından faydalanabilmek için pencereye 90 derecelik bir açı alırsanız fotoğrafınızın bir kısmı sarımsı diğer kısmı mavimsi tonlar alacaktır.
SERT ya da YUMUŞAK
Işığın düzeyi ve rengi öncemlidir, ancak bunlar kamera üzerindeki ayarlamalar ile değiştirilebilir. Işığın yönü ve sertliği hakkında düşünmeye başladığınız zaman ışığı kullanma ve yaratıcı olma konusunda adımlar atmaya başlamanız gerekecektir. Işık yansıttığı gölgeler nedeni ile sert ya da yumuşak olarak adlandırılır. Güneş, flaşlar ya da spot ışıklar küçük olsa da sert ve keskin gölgeler oluştururlar. Bulutlar ise büyük olmakla birlikte yumuşak ışık kaynağı olarak adlandırılır ve neredeyse hiç gölge oluşturmazlar.
Çevrenizdeki doğal ışıkları kullanarak çekimler yapmaya kalkıştığınızda etrafınızda tek bir ışık olmadığını düşünmeniz gerekecektir. Bütün ışıklar herhangi bir nesneye çarpana kadar doğrusal bir şekilde hareket ederler. Daha sonra sönerler. Eğer parlak bir yüzeye çarparsa, geldiği açı ile yansır ve yoluna devam eder. Eğer mat bir nesneye çarparsa orada söner ve çarptığı yüzeydeki rengi alır.
Fotoğraf: Brian Black |
Basit bir ampül modeliniz üzerinde sert bir ışık meydana getirecektir. Aynı zamanda duvarlardan, zeminden ve tavandan yansıdığı için yumuşak bir ışık oluşturacaktır. Bu alanlar ne kadar aydınlıksa o kadar yumuşak ışık meydana getirecektir. Eğer duvarlardan birisi beyaz ve diğerleri koyu renkli ise yumuşak ışık büyük oranda beyaz duvar tarafından gelecektir.
Sert bir ışık kaynağı insan gözünün fark edemeyeceği kadar koyu gölgeler oluşturur. Bu fotoğrafçılar için bir problem oluşturur çünkü böyle bir pozlamada, gölgelerde detay elde edebilmek mümkün olmayacakır. Bu sorunun üstesinden gelebilmenin yolu, ya bu gölgeleri gizlemek ya da doldurmaktır. Gölgeleri, modelinizi arka plandan uzak tutarak ve/veya sert ışık kaynağı ile aynı açıda çekerek gizleyebilirsiniz. Bu sayede çoğu gölge modelinizin arkasında kalacak ve gizlenecektir.
Gölgeleri, tercihen beyaz bir nesneye ışığın çarpması ile doldurabilirsiniz. Bu sayede yumuşak bir ışık kaynağı elde edebilirsiniz. Bu nesneyi (difüzer) modelinizin karşısında yerleştirirseniz, bu nesne gölgeleri yumuşak ışıkla dolduracak ve detayların fotoğrafını çekebilmenize olanak sağlayacaktır. Güneşli bir günde bir reflektör kullanarak fotoğraflar çekmek her zaman iyi bir fikirdir.
YÖN
Tahmin edebileceğiniz gibi sert ışık kaynağının geliş yönü, yumuşak ışık kaynağının geliş yönünden önemlidir. Modeliniz ile ışık kaynağının arasındaki açıyı değiştirirseniz fotoğrafınızda büyük bir değişklik meydana gelecektir. Eğer çekim yapacağınız nesne zengin dokular barındırıyorsa ışık doğrudan nesnenin üzerine geldiği anda bütün detaylar kaybolacaktır. Işığın geliş açısını değiştirmeniz dokuların daha belirgin görünmesini sağlayacaktır.
Fotoğraf: Martin Brigden |
Portreler için konuşmak gerekirse, önden gelen ışık insanları daha az mutlu gösterecektir. Işık yana doğru hareket ettiğinde insanlar daha ciddi görünecektir. Aşağıdan gelen ışık insanların nadiren gurur duymasını yansıtırsa da yuklarıdan gelen ışık insanların tamamen garip görünmesini sağlayacaktır. Manzara fotoğraflarını seviyorsanız en sevdiğiniz yerleri farklı zamanlarda ziyaret edin ve günün farklı zamanlarında farklı ışık açılarında aldığı değişiklikleri izleyin.
Doğal ışık kullanmak demek ortamdaki ışık kaynağı ne olursa olsun onu kullanmak zorundasınız demek değildir. Çevrenizdeki ışık kaynaklarının tam bir değerlendirmesini yaparak o an için size en iyi sonucu verecek ışık kaynağını bulmalısınız.
(c) Colin Aiken
Yorum Gönder
Makalemizle ilgili düşüncelerinizi yorum olarak paylaşabilirsiniz. Yorum yapmak için kayıt olmanız gerekmemektedir.